2 Ekim 2012 Salı

30 Eylül


30 Eylül 2012

O zaman Pazar gününe yaptım? Öğleye kadar uyudum ve film izledim. Bu kadar. J

Daha önce başladığım fakat sıkıldığım bir filmi bitirdim: The good, the bad, the ugly / İyi kötü çirkin. Sanırım o gün iyi değilmişim. J Çünkü dün çok hoşuma gitti. J Çok güzel sahneler vardı. Neden bu kadar beğenildiğini anladım. Gerçekten insancıl şeyler var içinde. Bir de kötünün kaybetmesi hoşumuza gidiyor. Ama çirkinin başına gelenlere de üzüldüm. Adam hep ipte. :D

Sonra TVye bakmaya karar verdim. Jack Nicholson’ı görünce durdum. Çok seviyorum o adamı. Beni korkuttuğu halde. J Biraz kurcaladıktan sonra dili değiştirip İngilizce yapabildiğimi fark ettim. Tabi bunu yapana kadar filmin 3te 1i geçmişti. Sanırım biraz da o yüzden çok gereksiz bir film olduğu kanısındayım. Bunun da tam adını bilemiyorum. Eastwick cadıları olabilir. Ben bu kadar çevirebiliyorum. Üzgünüm. J Tuhaftı film. Yarıdan sonrasında güldüğüm yerler oldu. Özellikle kilise sahnesinde kahkaha attığımı fark ettim. Ve Jack Nicholson’un kaşlarının korkunç olduğuna kanaat getirdim tekrar. J

Aaaa bir de resimlerimi dolabıma yapıştırdım. Çok güzel oldular. Tabi bazı sevgili arkadaşlarımla fotoğrafım yok. Bilgisayarda hepsi. Onların da adını yazdım. J En yakın zamanda adresime fotoğraf bekliyorum sevgili Muasses, Ömer ve Sercan. J Eray da demek isterdim ama Eray’la hiç fotoğraf çekilmedik sanırım. Gülmekten fırsat olmamış olabilir. Çok özledim Eray’la gülmeyi! L Onunlayken Trabzon’u özlemiyordum hiç…

Bunlardan sonra bir Kore filmiyle tatilimi noktaladım: Sekai No Chuskin de aki…. Adamlar ne yapıp ne edip insanların yapmadığı ama yapsa güzel olabilecek şeyleri yapıyorlar filmlerinde. Hep güzel bir yanı var. Ya çatlak bir kız oluyor, ya gerçekten ummadığın bir şey çıkıyor karşına. Gerçekte olmuş mudur diyorum sonra da olmuştur diyorum hep. Aynı anda hem gerçekten uzak hem hayatın içinden şeyler oluyor. Bu filmde kızla çocuk birbirlerine kendi doldurdukları kasetleri veriyorlar. 17 yıl sonra bile dinlediğinde binlerce şey hatırlatabilecek bir şey bu. Yazı bunu yapamaz ama ses yapar. Neden böyle bir şey yapmadım dedim. Sonra da Abel’le sadece bir tane videomuz olduğu aklıma geldi. O da Muazzez’in sayesinde. Hem de bu teknoloji çağında. J Garip işte.

Yeri gelmişken Muazzez’immmm… Bir ara konuşalım canım benim. Yarın uzun uzun yazacağım sana.

İyi geceler şimdi herkese. Uyumam lazım. J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder